02 February 2008

Ocak 2008

russianfrançaisenglishitalianoespañoldeutschturkishgreekdanishعربية
ROMA - Ocak 2008’de Avrupa Birliği kapılarında, İspanya, Batı Sahara, Cezayir, Yunanistan, İtalya ve Türkiye’de en az 22 göçmen öldü. Aralık ayında belirlenebilen 243 kurban ile karşılaştırıldığında bu sayı oldukça önemli bir düşüşü arzediyor. Fakat bu sadece gerçek olmayan bir ateşkesi anı. Fransa’daki gözaltı kamplarındaki göçmenler ayaklandılar; aynı şey Yunanistan, Kıbrıs ve İtalya için de sözkonusu. Mültecilerin İtalyan limanlarında geri çevrilip Yunanistan’a doğru gönderilmeleri devam ediyor. Ve Yunanistan’da Patras’ta polis yüzlerce mülteciyi Türkiye’ye sınırdışı ediyor. AB Libe Komisyonu’nun açıkladığı yeni bir raporda, Malta’da insanlıkdışı olarak tanımlanan gözaltı koşulları kınanıyor. Öte yandan, İtalya ile imzaladığı anlaşmanın ardından Malta ile de bir anlaşma imzalayan Libya ise bir milyon yabancının sınırdışı edileceğini ilan etti. Bu karar iki yıldır Misratah’da tutulan 600 Eritreli mültecinin gelecekleri hakkında ciddi kaygılara sebep oldu. Bu 600 kişi, tıpkı Sudan Tribune gazetesinin verdiği habere göre Sudan’dan ülkelerine iade edilen 4.000 Eritreli sığınmacı gibi sınırdışı edilecekler. Eritre’ye vardıkları anda da, geçtiğimiz günlerde Fortress Europe tarafından özel olarak yayımlanan video kayıtlarında görüldüğü gibi, tutuklanıp işkenceye tabii tutulacaklar.

Cinayet. 46 yaşındaki Mariano Ruggiero bu suçlamayla tutuklandı. İddialar, 10 Ocak gecesiyle ilgiliydi. 60 Somaliliyi taşıyan lastik botun yolu, Lampedusa’nın 50 mil güneyinde Ruggiero’nun kaptanlığını yaptığı İtalyan balıkçı teknesiyle kesişti. Lastik bottaki mültecilerden biri yüzerek balıkçı teknesine ulaştı ve yardım istedi. Fakat Ruggiero adama vurup denize fırlattı. Adam boğuldu. Gövdesi dalgalar arasında kayboldu. Bu, İtalya’da daha önce benzeri görülmemiş bir olaydı. 14 Ocak’ta Agrigento Mahkemesi Ruggiero’nun tutuklanmasına karar verdi. Aynı gün Agrigento Mahkemesi başka iki dava hakkındaki duruşmalara da sahne olmaktaydı. Davalardan biri, yedi Tunuslu balıkçıya; diğeri ise, Cap Anamur’a yönelik suçlamalarla ilgiliydi. Yani, denizde kurtarmaya karşı açılmış sembolik önemi olan iki dava. Bu iki dava, balıkçılara yasal sorunlarla karşılaşmamaları için göçmenleri taşıyan botlardan uzak durmalarını öğretti. Belki, Ruggiero’nun da bulaşmamaya çalıştığı problem de buydu.

Katliamlara karşı radar mı? Ocak ayında takip edilebilen olaylarda hayatını kaybeden 22 kurbanın 18 tanesi İspanya’ya ulaşmaya çalışıyorlardı. Sive adı verilen ve 23 tanesi Endülüs kıyılarına, 27 tanesi ise (16 tanesi halen inşaa aşamasında) Kanarya Adaları kıyılarına yerleştirilen radar istasyonlarından oluşan entegre izleme sistemine rağmen, insanlar bu sularda ölmeye devam ediyorlar. Sistem kıyıdan 21 km. uzakta bulunan elli santimlik bir nesneyi bile fark ederek kurtarma operasyonları için büyük bir kolaylık ve hız sağlıyor. Fakat, Sive’nin gözlerinden kaçabilmek için göçmenler küçük ve aşırı yüklenmiş teknelerde yolculuk ediyorlar, bu tekneler dalgaların arkasına saklanarak kızılötesi radarlar karşısında görülmez oluyorlar. Tıpkı 22 Ocak’ta tam Conil’e ulaşmak üzereyken sahilden bir metre uzakta alabora olan tekne veya bu yılın başında Barbate yakınlarında batan bot gibi. Bu olayda 10 kişi boğulmuştu. 2007’de İberik Yarımadası’na ulaşanların sayısında %24 oranında bir düşüş sözkonusu ve Cebelitarık Boğazı’nın kurbanlarının sayısı 2006’da 215 iken bu radarların da sayesinde 2007’de 131’e düştü. Yine de, insan yaşamına ilişkin bu bedelin kabul edilebilmesi mümkün değil. Afrikalı isçilerin hareketlerine, mültecilerin yeniden yerleştirilmesine ve Akdeniz ülkelerine daha fazla ekonomik yatırım yapmaya yönelik politikalar olmadan, sadece radarlar bu katliamın sona ermesini sağlamayacak.

87 milyon. Atlantik Okyanusu’nda Kanarya Adaları açıklarında konuşlanan Frontex devriyeleri, 2006’dan bu yana 12,864 göçmeni durdurup Afrika’ya geri döndürmeyi başardı. İspanya, Portekiz ve İtalya’nın katılımıyla, Şubat 2008’den itibaren AB devriye güçleri sürekli bir biçimde görev yapıyor olacaklar. Frontex, operasyonlar için 12 milyon Euro harcayacak. Kanarya Adaları’na çıkan göçmenlerin ülkelerine iadeleri ve Senegal, Moritanya ve Fas’da devriye gezen müşterek güçler için 2007-08 döneminde harcanmak üzere 87 milyon Euro ayrıldı (Ocak 2007’den Ağustos ayına kadar ülkelerine iade edilen 16,000 göçmen için 10.8 milyon Euro harcandı; bu, kişi başına 675 Euro anlamına gelmektedir). Bu arada, Fas’taki son baskınlarda polis Rabat’ta yüzlerce göçmeni yakaladı; 2007’de en az 2,400 göçmen Batı Sahara kıyılarında yakalanıp, Cezayir’e sınırdışı edilerek sınırdaki sahipsiz topraklara bırakıldılar. Fakat, kuzeybatı Afrika çevresindeki okyanusun tabanını kazıyan ve böylece balıkçıların İspanya’ya gitmesine neden olan Avrupa Birliği, Çin ve Rusya’dan gelen ticari trol teknelerinden oluşan küçük filolardan hiçbiri devriyeler tarafından durdurulmadı.

Avlanan cesetler. Dedesi ve babası gibi balıkçı olan Ale Nodye’nin ağlarına son altı yıl boyunca ancak teknesine mazot almaya yetecek kadar balık takıldı. Bu yüzden ahşap bir kano ile Kanarya Adaları’na ulaşmak amacıyla Senegal’i terk etti. 2006 yılında gerçeklesen yolculuğu kötü noktalandı. Kendisi sınırdışı edilirken kuzeni hayatını kaybetti. Buna rağmen 27 yaşındaki Nodye bu yolculuğu tekrar denemeye niyetli. “Orada balıkçılık yapabilirim” diyor
, New York Times gazetesine. “Burada denizde artık hiç balık kalmadı”. Pek çok bilim insanı da bu fikri paylaşıyor. Avrupa, Çin ve Rusya’dan gelen troller okyanus tabanını öylesine kazımış ki büyük balık sürüleri hızla yok oluyorlar. Senegal Devlet Başkanı Abdoulaye Wade bile Avrupa’yı suçluyor: “Biz balık avlamak istiyoruz, ceset değil”. Ve devam ediyor: “Bir zamanlar en zengin okyanus tabanı bizimkiydi; ama Avrupalı ve Asyalıların yaptığı kaçak balık avcılığı yüzünden bizim deniz dibimiz mahvoldu”. Tarih tekerrür ediyor. Öykünün baş kahramanı Avrupa, bir eliyle tüm kıtanın kaynaklarını yağmalarken, diğer eliyle kaçmaya çalışanların yollarını kapatıyor.

14 yasinda Italya’da. Ocak ayında en az 3 kişi Türkiye’den Yunanistan ve İtalya’ya geçmek isterken öldü. 15 Ocak gecesi Yunanistan’ın kuzeydoğusunda Türkiye ile siniri oluşturan Meriç Nehri’ni bir sandal içinde geçmeye çalışan bir kadın, sandalın alabora olması sonucu nehrin buz gibi sularına gömüldü ve boğuldu. İki hafta sonra, 30 Ocak’ta Patras’tan Venedik’e giden bir yolcu gemisinin ambarında saklanarak İtalya’ya ulaşmaya çalışan bir adamın çürümüş cesedi bulundu. Bundan bir hafta önce, 22 Ocakta aynı yere varmak isteyen 14 yaşında Afgan bir çocuk hayatini kaybetmişti. Altında saklandığı kamyondan düşmüştü; kamyon Yunanistan’dan geliyordu. Cesedi Forli yakınındaki otobanda bulundu.

Avlanma mevsimi. Ocak ayı sonunda Patras polisi, aylardır ana liman çevresinde kurdukları kamplarda yaşayan 3.500 mülteciyi toplamak için bir operasyon başlattı. 24 Ocak öğleden sonrasına denk gelen saatlerde polis, 200 kadarını tutuklamış ve Atina’ya giden araçlara doldurmuştu. Kalanlar daha sonraki birkaç gün içinde toplanıp Türkiye’ye sınırdışı edilmek üzere Lavrion ve Meriç’de bulunan tutuk merkezlerine gönderilecekler. Yetkililer mültecileri toparlarken Patras’ta Kürtlerin ve Afganların yaşadığı kulübeler de yıkıldı. Fakat, içlerinde yüzlerce Afgan ve Iraklı mültecinin de bulunduğu 2.000’den fazla kişinin katılımıyla gerçeklesen büyük bir gösteri, yıkım operasyonlarını durdurdu. Yıkıma konu olan kampta çoğu Afganlı 700 kişi barınıyor, bunlardan 300’u çocuk. Kamp koşulları korkunç: tuvalet tesisatı yok, içme suyu bulunmuyor ve çöpler toplamıyor. 2006’da kamp sakinlerinden 33 yaşında bir Afganlı kaçak elektrik bağlamaya çalışırken hayatını kaybetmişti.

Yunanistan’a gemi yolculuğu. 19 Ocak’ta Yunanistan’ın Igoumenitsa limanına varan bir gemide 66 Iraklı Kürt ve 4 Afgan bulunmaktaydı. Bu insanlar İtalya tarafından iade edilmişti. Geçen hafta Igoumenitsa’da yakalanıp iade edilmek için sınırda bulunan Meriç’e gönderilen 200 Iraklı ile birlikte Türkiye’ye sınırdışı edilmeleri bekleniyor. Basında çıkan haberlere göre, Ocak ayı içinde İtalyan limanları Bari, Ancona ve Venedik’ten Yunanistan’a çoğu Afgan ve Iraklı olmak üzere 172 göçmen iade edildi. 2006’da sadece Bari’den Yunanistan’a iadesi yapılanların sayısı 850 idi; bunlardan 300’ü Irak, 170’i Afgan vatandaşıydı. Bu, Avrupa Parlamentosu ve BMMYK’nin tutumuna ters düşen bir pratik.

10. Blok. “14 aydır burada tutuluyorum ve hiçbir suca karışmadım, Avrupa bu mu?” Bunlar,
Nisan 2006’da Kıbrıs’ta Lefkoşa hapishanesinin 10. Blok’unda kendisiyle yapılan görüşme sırasında Sierra Leoneli bir mültecinin söyledikleri. Mayıs 2004’den beri AB üyesi olan Kıbrıs, en az 110,000 göçmene evsahipliği yapıyor; bu, bölgede Rum yönetimi altında yaşayan kayıtlı nüfusun %15’ine karşılık geliyor. 2006’da polis tarafından yakalanan göçmenlerin sayısı 3,778 idi; bu, 2005 rakamlarından %378 daha fazla. Bu insanlar Suriye, Iran, Pakistan, Irak, Bangladeş, Mısır ve Türkiye’den ve de Afrika’dan Kıbrıs’a ulaşıyor. Mısır veya Türkiye üzerinden kargo araçlarının içinde gelerek, genellikle adanın kuzeyindeki Türk kesiminde karaya çıkıyorlar. Daha sonra “yeşil hattı” geçerek, resmi belgeleri olmaksızın Rum kesimine giriyorlar. Burada aylarca, hatta bazen yıllarca insan onuruna aykırı koşullarda tutuluyorlar. Ekim 2007’de 10. Blok’ta bulunan yedi mülteci, siyasi sığınma istemiyle dört gün hapishanenin su tankı üzerinde kaldılar. Ocak ayında yedi Iraklı adanın Dikelya şehrinde İngiltere’ye ait Episkopi askeri üssünde bulunan bir kuleye tırmandılar. Bu yaptıklarının kendilerine İngiliz pasaportu sağlayabileceğini umuyorlardı. Fakat sonuçta yedi yıldır yaşadıkları Dikelya’dan aileleriyle birlikte (22’si çocuk toplam 40 kişi) Kıbrıs’a sınırdışı edildiler. Tahliye operasyonu, elektrik ve suyun kesilmesiyle başladı. Sonra pencereler ve kapılar söküldü ve evler yıkıldı. İki hafta sonra, bir grup Iraklı kadının yıllardır 10. Blok’ta tutulan eşlerinin serbest bırakılması için Lefkoşa’da düzenlediği bir gösteri esnasında Kıbrıs’taki Kisa isimli STK’ya üye Doros Polycarpou tutuklandı. Şimdi tüm Avrupa’ya hakim olan, ayni isyan ve baskı havası.

Sıkı önlemler. Geçtiğimiz 23 Ocak’ta, Sicilya’da Syracuse’da bulunan Cassibile gözaltı merkezinde Eritreli beş sığınmacı, merkezin kapılarını iki saat süreyle bloke edip, operatörlerin çıkışını engellemek suçlamasıyla tutuklandılar. Bu, belgelerinin verilmesi için uzun müddet beklemek zorunda kalmalarını protesto etmek üzere düzenlenen bir eylemdi. Bazısı üç aydır gözaltındaydı. Bir hafta sonra, Syracuse Valiliği merkeze girme talebinde bulunan tek gazeteciye giriş izni vermedi.
Belçika’dan ve Sisam adasındaki tutukkampından da açlık grevi haberleri geliyor. Ve, son dönemde göçmenlerin insan haklarına saygılı olması gerektiği hatırlatılan Yunanistan’da, 27 yaşındaki Bengalli bir göçmen sınırdışı edilme korkusuyla Atina’da intihara teşebbüs etti. Ülkeye Mısır sınırından belgesiz giren ve aylardır Negev çölündeki çadır kamptaki Ktsiyot cezaevinde tutulan çoğu Sudanlı ve Eritreli bin sığınmacının bulunduğu İsrail’den de hoş olmayan haberler geliyor. Polonya’da göçmenler sınırda karlar içinde kaybolmaya devam ediyor. AB Libe Komisyonu’nun yayınladığı raporun ardından, göçmenlerin “insanlıkdışı” şartlarda tutulduğuna dair yeni iddialar yüzünden gözler yine Malta üzerine çevrildi. Ve İsveç bile 500 kadar Afganlıyı ülkelerine iade etmeye hazırlanıyor. “Prodein” isimli STK’nın iki üyesinin hakaret davası ile anklavdaki İspanyol yönetimi tarafından mahkemeye sevk edildiği Melilla’da da durum iyiye gitmiyor. Dava, şehirdeki refakatsiz çocuklar için merkezdeki Tve tarafından verilen hizmetle ilgili. Fransa’da ise isyan var. Aralık ortasından beri Mesnil-Amelot ve Vincennes merkezlerinde tutulan göçmenler açlık grevi yapıyorlar ve odalara girmeyi reddediyorlar. Gözaltı şartlarını ve polisin gaddarca uygulamalarını protesto ediyorlar. Fransa’daki dernekler bu protestoyu destekliyorlar. Pajol’un web sitesinden isyanla ilgili gelişmeleri izlemek mümkün. Bültenler, protesto liderlerinin polis tarafından dövüldüğünü söylüyor. Pek çok göçmen tecrit altına alınırken, diğerleri ülkelerine iade edildi. Bu arada, Fransa Devlet Başkanı Sarkozy 2008’de 25,000 kişinin sınırdışı edilmesinin hedeflendiğini belirtti. Bu, daha fazla tutuklama ve daha fazla baskın anlamına geliyor. Sokakta, havaalanlarında, işlemlerin hızlandırıldığı Calais’de

Liberté, égalité, fraternité (Özgürlük, Eşitlik,Kardeşlik) Calais’den gelen STK raporları, yüzlerce mülteciye karşı kolluk güçlerinin dayak, kötü muamele uygulamalarının sürekli olduğunu bildiriyorlar. Mülteciler, şehrin çevresindeki ağaçlık alanlarda barakalarda ve çadırlarda yaşıyorlar ve her gece İngiltere’nin Dover limanına hareket eden kamyonlarda kendilerine saklanacak yer bulmaya çalışıyorlar. Geçtiğimiz 23 Ekim’de Fransa’daki bir derneğin üyesi olan Marie Noëlle Gues, Calais yakınlarında bir mülteciye dayak atan iki CRS (Compagnie républicaine de sécurité) mensubunun fotoğrafını çektikten sonra tutuklandı. 24 saat gözaltında tutulduktan sonra 1,500 Euro para cezasına çarptırıldı ve Şubat’ta başlayacak mahkemede bir aylık hapis cezası ile cezalandırılma riski var.

translated by Pırıl Erçoban